19 Aralık 2020 Cumartesi

Hikaye Denemesi - 3 || 2020 Eylül 1000Kitap Hikaye Etkinliği

 -Savrulmuş Bir Hayatın Kalıntısı-


“İşte bütün bunların etkisi sonucunda rüzgâr eşbasınç çizgilerine dik olarak yoluna devam eder. Bu hatların çizilmesiyle meteoroloji haritaları elde edilir. Yüzey sürtünmeleri ve Coriolis kuvveti rüzgârın eşbasınç çizgilerine dik yönünü saptırabilir. Bu noktaları iyi düşünün ve sınava o şekilde gelin. Şalom.”

Öğrenci sorusuna verdiği cevabı beğenmişti Avram. Yıllardır biriktirdiği bilgileri patlarmışçasına ortaya döktü. Adeta bir film yıldızıydı, dokuz beş çalışan.

Öğretmenlik de biraz karizma ister, biraz tiyatro ister, demişti tez danışmanı olan babacan tip. Bilmediğin bir kelimeyi yakaladığında öğrenci, bütün tiyatral hava söner; demir parmaklıkla örtülü sınıfta bulunduğunu hatırlar, çaprazında açılmakta olan beyaz tenli papatyaya gözleri kayar, dersin sonuna kalan dakikaları bir bir öldürmeye başlar. Asla açık vermemekti iyi öğretmen olmak, her zaman en doğrusunu bilmekti.

Solomon’un mezmurları 25:5; Bana gerçek yolunda öncülük et, eğit beni, çünkü beni kurtaran sensin, demişti yegane tanrısı. Doğayı bildikçe onu daha iyi tanıyacağını düşünüyordu.

Fakülteden çıkıp arabasına doğru yürüdü. Uçuşan yapraklar mı sarıydı, gökyüzü mü emin olamadı. Sanki ayrılık olduğunu haber veriyorlardı yalnızca; çünkü sonbahara daha vakit vardı. Belki de yine bir çöl fırtınası yaklaşmaktaydı. Yalnızlar mekanının sürülmüş tanecikleri...

Arabasını çalıştırdı. Küçük bir hava akımı oluşturdu motoru soğutmak için. Küçük bir Mikail olmuştu artık. Eski Yunan’dan yüzyıllar sonra insan tanrılar geri dönmüştü. Bilime ve teknolojiye inanırdı, her şey bir bütün, demişti bir dostuna. Önce sağa üç kere sinyal verdi sonra sola. Eve vardı. Işıklar henüz yanmıyordu, belki de yalnız kaldığını unuttu bir an; aydınlanacak kimse yoktu.

Yemek yapmaya üşendi. Ekmeğin üzerine sürdüğü tereyağı halis Golan büyükbaşlarından üretilmişti. Bu inekler yağmurları değil, nesil nesil insanların gözyaşlarını bilirlerdi; insanlar ağlarken yüzyıllar boyu sadece bakar, şimşek çaktığında ise kaçarlardı. Neyse ki tanrı henüz periyodik kızgınlık dönemine girmemişti. Henüz ağlamıyor, yalnızca demlenircesine üflüyordu.

Avram camdan dışarı baktı, insanlar yalnızlıklarını gizledikleri mağaralarına dönüyorlardı. Eyüp 21:18; kaç kez rüzgarın sürüklediği saman gibi, kasırganın uçurduğu saman çöpü gibi oldular? Hava soğumuş ve rüzgar şiddetini arttırmıştı.

Hava değişimleri, diye düşündü Avram, önemsiz küçük hareketler. Bir de büyükleri var, dünyanın her yerine seyahat eden. Bir kıtanın hüznünü diğer kıtaya taşıyan şerefsizler.

Eski hüzünleri hatırladı. Kereste talaşı gibi kokardı babası, oduncuydu. Ama onun katil olduğunu düşünmek zorundaydı Avram. Okuldaki öğretmeni ağaçların canlı olduklarını söylemişti. İnanmıyordu. Yoldan yüksekliği görünmesin diye evin girişine inşa edilen küçük merdivenin en küçük katına oturmuştu otuz iki kilo bedeniyle. Ağlarken talaş kokusunun yanına geldiğini hissetti. Baba, dedi, sen bir ağacı kestiğinde onun arkadaşları sana kızıyor mu, yoksa haberleri oluyor mu. Baba tebessüm etti, rüzgar haber vermeden duramazdı ki. Her ağaç, önünü arkasını bilir. Biri yaşlandığında, eksildiğinde onu hisseder. Her kayıpta rüzgar ona daha fazla vurur, hatırlatır yalnız kaldığını.

Avram kapıyı açtı, merdivenin bir basamağından aşağı kendini bırakıp intihar etti. Alt basamağa indiğinde ruhu yere serilmişti. Yeruşalim rüzgarının kendisine getireceği haberi dinlemeye çalıştı. Yalnızlık getirmişti. Ağaç gibiydi kendisi. Babasının, annesinin ve örnek aldığı bütün büyük insanların atomları havada uçuşmaktaydı. Onlar toprağa karışmış, ağaçların özünde yer etmiş ve doğanın dengesine direnemeyip rüzgarla birlikte savrulmuşlardı. Kıtadan kıtaya göçüyorlardı.

Avram’ın dünyasında tanrı bile yalnızlığı benimsemişti, kanıksamıştı. Adonai Ehad.

Avram da yalnızdı.




Moiz K.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Balık Vermek Mi, Yoksa Balık Tutmayı Öğretmek mi: Bir Tercih Karmaşası

İnternette bulabildiğim kadarıyla bu soru, Konfüçyüs'e ait bir cümleden hareketle soruluyor. "Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan o...